Devrimin Adı: Faust
Sanılanın aksine tarih boyunca yapılan çoğu devrim hareketi evrimci karakter taşımaktan öteye geçememiştir. Politika kulvarından sanata, yazından düşüne… hemen her alanda. Tarihsel süreçte yenilikçi, değişimci ve gelişimci olarak adlandırılabilecek tüm bu sözde devrim kimliği taşıyan ama asıl amacı var olanı güncellemeden farklı olmayan hareketler 1968 yılının, Prag baharının, anarşist ve yıkıcı anlam taşıyan eylemlerin etkisiyle yeni bir kişiliğe bürünür. Zamanın ve düşüncenin/düşünme biçiminin değişmesiyle faşizmin sol kesimdeki adı olan reel sosyalizmden de sıyrılmış olan özgürlük tutkunları sayesinde birçok alanda yansılar edinen bu tavır Rock müzikte ve özellikle Almanya’ya ait krautrock içerisinde kendine geniş bir alan bulabilmiştir. Yıkıcılık tavır ile, tavır imge ile bütünleşir ve 1971 yılında Hamburg’da devrimin adı şekillenir: Faust.
Yeniden yaratma ya da yeniyi yaratmanın tek koşulu eskiyi yıkma, yok etme ve geri dönülmez şekilde kırmadır. Müzik seslere bölünür, sesler imgelerde kaybolur. Ortada olan ile düşlerde yaşananlar birleşir. İlk dinlenildiğinde, melodik olmaya çabalayıp da bir türlü beceremeyen, üzerinde basit hatta kolaya kaçan bir armonik yapı taşıyan sesler bütünü olarak algılanan Faust müziğinde esas olan öze indirgenmiş, modernleşmeden değil ama moderleşmenin getirdiği yabancılaşma, kurallar arasına sıkıştırmadan sıyrılmış bir militan anlayıştır. Bilinçli olarak bölünmüş parçaları toparlarken bütünlük oluşturma kaygısından çok bütüncül olarak düşünülen bu en küçük parçaların kaotik yapıyı koruyarak bir arada durması sağlanır. Bu fikirlerin getirisi olarak Faust müziğinde her daim öne çıkan müzik aletleri değil müzik dışında kullanılan aletlerin müziğe girişidir. Elektirikli testere, balyoz, kırıcı ve delici aletler müziğin içine sokularak hem müziğin (aslında olmayan) genel kuralları bozulur hem de kaosun içerisindeki uyum arayışı üzerine gidilir.
Müziğe dair klasik anlayıştaki bu değişimin yanında Faust dinletilerinde sahne de tam bir karmaşa halindedir. Bir anda ortaya çıkan balyozlar, testereyle kesilen metaller ve hatta bazen sahnenin parçalanmasına dek giden bir tür trans durumu hakimdir. Sahnede patlatılan dinamitleri de unutmamak gerekir ki bu da tam olarak sesin yıkımına yönelik bir eylemdir.
60’ların sonunda Hamburg’da kurulan Faust’un ilk mekanı okuldan bozma bir stüdyodur. Okulun stüdyoya dönüştürülmesinden sonra resmi olarak basına yaptıkları ilk açıklamada 1968 ruhuna bağlı olduklarını belirtirler. Bu bağlılık müzik açısından yıkımın başladığının habercisi olarak da kabul edilebilir. Endüstriyel müzik olarak adlandırılan tarzın ilk ve en önemli grubu olan Faust’un salt müzik üretme odaklı olduğunu düşünmek de yanlış olur. İşin felsefesi üzerine, sanat ve anlayışlar üzerine giderek bunu istemeseler de bir tür sanat felsefesinin oluşuma katkı sağladıklarını belirtmekte fayda var. Grubun basçısı Peron’un bir konserde elektrikli testere ile sahneye ARTERROR (Sanaterör) tamlamasını kazıması bu katkının dönüm noktalarından biridir. Sanatın esasen kurulu düzene fayda sağlamaktan farklı olarak tamamlanmış ve doğallığında yozlaşmaya başlamış her tür anlayışın yıkımına yönelik çabanın adı olduğunu, sürekli olarak terörize edilerek tamamlanmaya izin vermeden salt düşünceye doğru yol kat etmesi gerektiğini, yapıcılığın özünde yıkımın olduğu gerçeğini vurgulayarak bütüncül bir sanat daha özelde müzik anlayışı üzerinde durulur.
Temelde RIO ile benzeşen bir yönelim gibi algılansa da sözden çok sesin ön planda olduğu Faust tarzında başkaldırı kelimelerle, tamlamalarla ya da bu metindekinin aksine uzayıp giden cümlelerle değil parçalanıp bütünleştirilen, yok edilip tekrar yapılan, orada olmaması gerekenlerle bir potada eritilen karmaşanın sadeleştirilmesinden doğar. Bu sadeleştirme 1973 yılında yayınlanan Faust Tapes albümüyle büyük bir anlam kazanır. Zira albüm Faust ya da yapımcı firmalar tarafından değil Faust hayranı bir dinleyicinin 71-73 yılları arasında Faust konserlerinde kaydettiği parçalardan oluşur. Grubun parçaları birleştirme tutkusu bir dinleyicinin kişisel çabalarıyla bambaşka bir bütünselliğe ulaşır. Plak şirketi de işin ruhuna uygun davranarak albümü (yanlış bilmiyorsam) 43 cent gibi bir fiyata piyasaya sunar.
Faust eskisi gibi olmasa da hala aynı tavır ve coşkuyla eski gücünden çok şey kaybetmiş olarak ama yeniliklere açık şekilde yoluna devam ediyor. 2010 yılı albümünün tazeliği geçmeden daha geçenlerde yayınlanan yeni albümleri ile geçmişten bugüne bugünden geleceğe selam ediyorlar.